Kitabın
Adı : Han Duvarları
Yazarı
: Faruk Nafiz Çamlıbel
Yayınevi : Müjde Yayınevi
Yayınevi : Müjde Yayınevi
Kısaca Faruk Nafiz
Çamlıbel
Faruk Nafiz Çamlıbel, 1898 Mayısının 18. Cuma günü İstanbul'da doğmuştur.
Faruk Nafiz, ilk ve orta tahsilinden sonra yüksek tahsilini bir müddet tıp fakültesinde devam ettirmiştir.
Daha tıp fakültesinde öğrenciyken yazdığı
şiirleriyle dikkat çeken şair, kısa zamanda şiir ve sanat çevrelerinde
tanınmış; büyük taktir ve alaka görmüştür.
Faruk Nafiz, sanatçı kimliğinin yanı sıra
1946 da Demokrat Parti'den, İstanbul Milletvekili seçilmiş ve onun mebusluk
hayatı 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar devam etmiştir. Bu ihtilalde, bütün
milletvekili arkadaşlarıyla birlikte tevkif edilerek(tutuklanarak) Yassıada'ya
gönderilen şair, sonunda suçsuz görülerek beraat etmiştir. Yassıada'da
arkadaşlarıyla birlikte maruz kaldığı acı baskıyı, vaktiyle yazdığı Han Duvarları
şiirine mukabil(karşılık), Zindan Duvarları adıyla yeni bir kitap yazmıştır.
Han Duvarları kitabı, Faruk Nafiz'in şiirde "memleket edebiyatı" yapmak istediği yıllarda söylenmiş şiirleriyle tertiplenmiştir. Bu kitaba, şairin başka zamanlarda, hece ile ve aruzla söylediği daha başka şiirler de alınmıştır. Fakat bu şiirleri okuyanlar şeklin, içeriği değiştiremeyeceğini anlayacaklar.
Faruk Nafiz'in sanatında çok mühim bir
vasıf, onun eserlerinin ne Doğu ne de Batı edebiyatlarının özentisinde olmayan
yerliliğidir. Asrın Türkçe'sini çok iyi kullanan ve Türk milletinin meydana
getirdiği dile sadık kalan Faruk Nafiz, kendi çağının şiir Türkçesine:
Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana
Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana
Ben o sözlerle
gönül vermedeyim sevgilime.
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme gönlüm dilime.
kıt'asında belirttiği gibi, gönül dili vermeye muvaffak olan şairlerdendir.
Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,
Bağlıdır çünkü dilim gönlüme gönlüm dilime.
kıt'asında belirttiği gibi, gönül dili vermeye muvaffak olan şairlerdendir.
Beğendiğim Şiir
ve Rubailerin Başlıkları
Şiir:
Kızıl Saçlar
Çoban Çeşmesi
Denizle Konuşan Adam
Dağlar
Davet
Kadın
Kıskanç
Gönül
Eriyen Adam
Gecelerim
Mağara
Allahaısmarladık
Firari
Rubai:
Yassıada
Güç
Sayılı
Neş'e
Tohumlar
Altını Çizdiğim
Satırlar
Dersini ceylandan almış bakışın
(Yeni Kerem)
Onlara zulmedecek, zaman, benim yerime.
(Yanarım)
Kuştur desem, ne kanat çırpışı var, ne sesi,
Çiçek desem, kokusuz, renksiz gülümsemesi.
Rüzgara çevrilince yazın ılık nefesi
O bir tüydü, savruldu, o bir yapraktı,
gitti!
(Bir Genç Kıza Mersiye)
Varsın seni ömrünce azabın kolu sarsın Şair!
Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!
(Şair)
Gördük ki saadet bize, bizden de yakınmış;
Hissettiğimiz her sızı bir başkasınınmış!
(Çiçekten Adalar)
Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor,
Eriyor yaklaşırken dudağına dudağım.
Zerrelerim çözümüş gibi sesler veriyor,
Ben sıcak bir denize inen buzdan bir
dağım.
(Eriyen Adam)
Seni ben bekliyorum, göğsüm açık, bağrım açık;
Hançer ol, göğsüme saplan; ecel ol,
karşıma çık!
(Davet)
Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını
Ne bugün içki verdi, ne bu gece dudaklar!
(Onu Bir Gün Görmedim)
Ne ölüm korkutur bizi, ne hicran;
Kalbimiz olmasın yalnız ayrılan...
Biz böyle severiz sevdiğimizi!
(Serenat)
Silinirken güneşin yorgun ufuklardan izi
Bir kürek darbesi titretti o baygın
denizi.
(Şarkın Sultanları, 1916)
Tek seni hayal için süzerek batan günü,
Gece mehtaba dalmak, sen de dalmışsın
diye.
(Beşikten Mezara Kadar)
Ve sen, ey kumralım, güzel kumralım,
Şeklini gizlerken akşamdan bile,
Ela gözlerinde o sonsuz alım
İnersin ruh olup gece sahile.
O zaman dalarız birlikte artık:
Karşıki ufuklar bize yaklaşır,
Göze sonsuzluğu serer karanlık,
Ve sükut esrarlı bir mana taşır
Sıcak nefesinle erir kederim,
Erir göğsümdeki o taş yığını,
Ve şafak sökerken duyar, titrerim,
Elinin elimden ayrıldığını.
(Gecelerim)
Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış,
Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında,
Önünde dün beyazlar giyinirken karakış
Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar
ardında.
(Ardında)
Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
...
Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
Benim kadar titremez hiçbir yiğit oğluna,
Hiçbir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.
Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rü'yasına girdiğini bilirim.
(Allahaısmarladık!)
Sana çirkin dediler, düşmanı oldum
güzelin;
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka
bile.
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
Kahbelendin de gara bağladım ahalaka bile.
Sana çirkin demedim ben, sana kafir
demedim;
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti
senin.
Yaşadın beş sene gönlümde, misafir
demedim;
Bu firar aklına nerden, ne zaman esti
senin?
(Firari)
Her kaafiyem kesildi canımdan kopan bir ah,
Her mısram gamınla gerilmiş birer sinir.
(Has Bahçe)
Fazilet arkadaşın, hakikat yoldaşınla
Seyredersin yabancı bir ufkun baharını,
Bulutları delsen de yükselen dik başınla
Sonunda bir dişiye maledersin varını.
(Oğluma)
Şanlı yaprakları yarihin açılmış, duruyor;
Canlı bir levha, fakat her yiğitin girmesi
güç.
Nice destanların ilhamı olan kavmimize,
Ata'dan sonra, bir efsane beğendirmesi
güç.
(Güç)
Ellerin derdini derd etmedesin kendine sen;
Güç düşer böyle geçen kırk yıla, bir neşe
yılı
Ömrünün zehrini zindanda da zevketmeye
bak:
Günler, aylar, seneler nerde?.. Nefesler
sayılı!
(Sayılı)
Zindan kesilir sultanı olmazsa saraylar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder