Galat-ı Meşhur
Kitap Hakkındaki Düşüncelerim
Bu eser “meşhur hataların”
doğru bilinen yanlışların ve bilinmesi gereken doğruların yazılı olduğu
eserdir. Ortadoğu’da, Türkiye’de dönen olayların kişiler üzerinden değil, ancak
ekonomik unsurlar üzerinden değerlendirilmesiyle ortaya çıkarılacak
gerçekliklerin yazılı olduğu eserdir.
Eserde Ermeni
Soykırımı yalanını, Suriye karşıtı ülkelerin icraatlarını, Türkiye içerisindeki
kendilerini milliyetçi olarak nitelendirilen güruhun nasıl dış kuvvetler
tarafından yönlendirilerek kullanıldığını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne gibi yanlışlar yaptığını, çatı
adayı Ekmeleddin’in aslında kim olduğunu, günümüz yanlışlarını yapanların
benzerlerinin ve başlarına nelerin geldiğini, Türkiye’nin GAP projesinde nasıl milyonlarca Lira zarar ettirildiğini, Türkiye'ye zarar veren her kim varsa verdikleri zarar oranında ödüllendirildiklerini, Türkiye içerisinde
görev almış hangi ajanların ne yaptığını ve bu kişiler üzerinden Türkiye'de hangi oyunların, nasıl oynandığını okuyabileceksiniz.
Kitapla
ilgili bir fikriniz olması açısından önemli addettiğim, altını çizdiğim
cümlelerin arasından seçimler yaparak(çünkü çok fazla önemli metin var) “altını
çizdiğim satırları” alt başlığında paylaştım. Okumanızı şiddetle öneriyorum.
Bırakın geçmişi, yakın tarihini bilemeyen hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı,
gelecekte ne yapacağını bilemez ve “kandırılıp” durur.
Altını Çizdiğim Satırlar
Nasyonal “Sosyalist” Alman İşçi Partisi. Hitler,
Almanya’da esen “sosyalist” rüzgârdan etkilenen insanları partisine kazanmak
için bu adı özellikle seçti. Tıpkı AKP’nin “adalet” adını kullanması gibi.
Adında “milliyetçi” kavramı bulunan parti,
bugüne kadar, ulusal pazarını korumak için ne “hareket” yaptı?
Örneğin…
Özelleştirme adı altında ülkenin değerleri peşkeş çekilirken hiç sesini
duydunuz mu?
Oysa
milliyetçiliğin terminolojik anlamı net: “Ulusal
pazarını/piyasanı korumak.”
Halkçı olmayan; ne milliyetçidir, ne
solcu…
İnsanlık
tarihinde büyük dönüşümler sandıkla olmamıştır. İnsanlık tarihinde büyük
dönüşümler yozlaşmış meclislere karşı durularak gerçekleşmiştir.
Demokrasi amaç değildir. Demokrasi araçtır. Temel amaç özgürlüklerdir.
Demokrasi, nihai
hedef değildir; sadece özgürleşmenin aracıdır. Nihai hedef, özgürlüktür.
Bizim gibi
ülkelerde “araç” kitlelere, “amaç” diye yutturuluyor.
Kimi darbe
özgürlükleri getiriyor; kimi sandık özgürlükleri yok ediyor.
Mesele
siyasal sistemin biçimine değil, özüne bakmak; hangisi özgürlük sağlıyor?
Demokrasi
sandık fetişizmine dönüştürüldü ve bu Türkiye’yi
gericileştirdi.
Dış
yüzeyleriyle/imajlarıyla yaşayan içi boş insanlar dönemindeyiz. Her şeyden az
bilen insanlar dönemindeyiz.
Otoriter
diktatörlükte meclis dekoratiftir…
Almanya’da
Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franko, Portekiz’de Salazar, Yunanistan’da
Metaxas, Yugoslavya’da Dragas Cuetovic gibi faşistlere “Milli irade
desteklemiştir,” diye saygı mı
duyacağız? Böyle halk egemenliği olur mu?
Günümüzü
geçmişle ve şahıslarla karşılaştırın.
Kimse
görmüyor mu; cahillik etrafımızı sarmış durumda!
Şu meydanın
haline bakın…
Edebiyatın,
sinemanın, müziğin haline bakın…
Nereye
baksanız vasatlık, kalitesizlik, bayağılık…
William de Kooning,
Soyut
ekspresyonist kadın serisi tabloları meşhurdur. “Amerikalıların %70’i aptal,”
demiş.
Günter Grass,
Teneke
Trampet eseri ile Nobel ödülü almıştır. “Almanların %80’i aptal,” demiş.
Aziz Nesin,
“Türk
halkının %60’ı aptaldır,” dedi ama %92 demek istedi, dili varmadı. Çünkü 82
Referandumu’na %92 oy veren bir halk vardı(Kenan Evren’e).
Bazen; soru,
aslında yanıttır.
Eleştirmek
ile şikâyet etmek arasında fark vardır. Eleştireceğiz ama bunu, arayıp bularak
yarını inşa etmek için yapacağız.
Çığlıkta
ahenk aranmaz.
İnsan;
söylediği değil, yaptığı şeydir.
Bilgilenmenin,
kültürün, öğrenmenin, aydınlanmanın gerçek silah/savaş olduğunun farkına
varılmalı.
Ruzi Nazar,
Liseden sonra
Komünist Parti’de yer alıp Kızıl Ordu’ya katıldı, Nazi Almanya’sına esir düştü.
Anti-komünist oldu, CIA ajanı oldu, Türkiye’de 11 yıl görev yaptı.
Türk
milliyetçiliğinin esaslarını kökten değiştirerek, milliyetçileri anti-komünist
çizgiye getirerek kardeşi kardeşe kırdıran darbe planlayıcısı oldu.
Yine bu adam,
Afganistan’daki CIA operasyonunun kilit adamı…
Sovyetler
Birliği Dağıldıktan sonra CIA’nın Türki Cumhuriyetlere hakimiyet için
kullandığı en değerli eleman.
98 yaşında 30
Nisan 2015’te öldü. Fethiye/Foça’da mahallesindeki Alevi mezarlığına oğlu
tarafından gizlice gömüldü. Cenaze törenine aile dostları olan Alparslan Türkeş’in
çocukları hatta kızı Sylvia(Zülfiye) Nazar bile çağırılmadı.
Peki ya kimdir Sylvia Nazar?
Nobel ödüllü
matematikçi John Nash’in hayatını yazdığı kitap, filme uyarlanmış, Oscar
kazanmış ve ülkemizde “Akıl Oyunları” adıyla gösterilmişti. Keza “gazeteci” de
olan Sylvia Nazar, bu kitabıyla dünyanın en önemli gazetecilik ödüllerinden
Pulitzer’e aday gösterilmişti.
Murat Bayrak
bilmecesi çözülmeden, 12 Eylül öncesi ve sonrası anlaşılamaz.
-Uğur Mumcu.
Murat Bayrak,
13. SS Waffen
Dağ Tümeni’nde görev yaptı. Sosyalistlerle mücadele etti.
Naziler
kaybedip de Yugoslavya sosyalist olunca Türkiye’ye kaçtı. Yugoslavya’da kalsa
kurşuna dizilecek olan Bayrak, nasıldır bilinmez Türkiye’de kısa sürede tül
fabrikası sahibi olacak kadar zenginliğe kavuştu!
60’lı
yılların sonunda “ülkücü komandoları” finanse edenlerden biriydi.
1973
seçimlerinde Adalet Partisi’nden Çanakkale Milletvekili Adayı oldu.
Bayrak,
camilere tül yardımı yaparak milletvekili seçildi.
Ne diyor çokbilmişler:
“12 Eylül, terörü bitirmek için yapıldı!”
Terörü
yaratan onlardı oysa!
İkiz Sözleşmeler:
Türkiye’nin,
ayrı devlet kurma hakkı dâhil azınlık haklarının tanınması,
Devlet
Bahçeli’nin özerkliğe çok sert çıkışıp; 99 yılında AB’ye girebilmek için
azınlıkların özerklik kazanabileceği yasaları meclisten 5 günde geçirtmesi.
Devlet Bahçeli’nin ve yeğenlerinin Ermeni, kütüğündeki akrabaların Hristiyan olması.
İsmail Hakkı Olcay Ünver,
ODTÜ’den 1979’da inşaat mühendisi olarak mezun oldu. Ankara Belediyesi’nde kanalizasyon inşaatında çalışırken, ODTÜ’de master yaptı.
NATO bursuyla
ABD’ye gidip Teksas Üniversitesi’nde doktora yaptı. Su uzmanı oldu! Bir devlet kurumu olan aşağı
Colorado Nehri Kurumu’nda çalıştı.
Abd’de faaliyet
alanı sulama olan Irrısco şirketine danışmanlık yaptı.
Türkiye’ye dönünce
Güneydoğu Anadolu Projesi’nin(GAP) başına getirildi. GAP’ta yanlış sulama
yapıp BM’nin Dünya Su Değerlendirme Programı(WWAP) koordinatörlüğüne getirildi.
Prof. Dr.
Hüsnü Yusuf Gökalp,
GAP
projesinin AB-İsrail ve ABD tarafından engellendiğini görüp durumu düzeltmek
için yasalar çıkartmaya çalışıp -tek desteği Bülent Ecevit’ten aldı- Koalisyon
zamanı kurulan Bakanlar Kurulu tarafından engellenmesi sonucu MHP’den “Yapmak
istediğim her şey Bakanlar Kurulu’nda engellendi,” diyerek istifa etti.
Asıl hükmü
yargı değil, tarih verir!
Bu ülkede “organik
yapı” var; isimler değişse de koltuklarda aslında hep aynı isimler oturuyor.
Ekmeleddin kimdir?
Vehhabiliği
benimsemiş Muhammet bin Suud’un oğlu Abdulaziz bin Muhammet babasının ölümü
ardından, babasının bıraktığı yerden, eniştesi Abdülvehhab ile birlikte Osmanlı’ya
karşı savaşa devam etti.(Osmanlı-Rusya Savaşı zamanları)
Topraklarını
Kuveyt’in doğusundan Umman sınırına kadar genişletti; Şam, Bağdat sınırına
kadar dayandı. 13 Mayıs 1802’de Kerbela’yı ele geçirip Hz.Hüseyin’in türbesini
yağmaladılar. İki bin Şii’yi katlettiler. Abdülaziz, 4 Ekim 1805’te Kerbela’nın
intikamını almak isteyen bir Şii tarafından öldürüldü.
Öldürülen
babası yerine geçen Abdullah bin Suud ve dört oğlu yakalanarak İstanbul’a
gönderildi. Şeyhülislamın fetvasıyla başları kesilerek Boğaz’ın sılarına
atıldı. İstanbul’da üç gün bayram yapıldı.
19.YY başlarında
bitirilen Vehhabi-Suudi hareketi, 19.YY sonlarında yeniden diriltildi ve bunu
yapan İngilizlerdi.
Abdülaziz
el-Suud Osmanlı’dan Kuveyt sürgünündeyken toprak satın aldı. Yurduna geri
döndü! Sonra İngilizlerle anlaşarak Osmanlı ordusuna savaş açtı.
Sonuçta…
Suudi Arabistan Krallığı kuruldu. Başkenti ilk ele geçirdikleri Riyad oldu.
İslam
Kalkınma Bankası’nda görev yapan Abdullah Gül, Ekmeleddin’i önerdi.
Ekmeleddin 10 yıl İslam Konferansı Örgütü(İKÖ)
Genel Sekreterliği yaptı. İKÖ, Suudi Arabistan kontrolünde dolayısıyla Amerika
gölgesindedir.
Türkiye neden
İKÖ’ye üye olamadı, çünkü anayasamızın
ilk 3 maddesi buna engeldi! Türkiye Cumhuriyeti; laik, demokratik ve sosyal bir
hukuk devletiydi.
12 Eylül darbesi ülkeyi dincileştirdi. Kenan
Evren, 1984’te İKÖ başkan yardımcılığına, İslam İşbirliği Teşkilatı
Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi(İSEDAK) başkanlığına getirildi.
İstanbul’da
İKÖ’nün yeni kuruluşu olan, İKÖ’ye bağlı “İslam Tarihi ve Kültürü Araştırma
Merkezi” kuruldu. Anayasaya aykırı olmasına rağmen bu kurumun kurulmasını sağlayan kişi Ekmeleddin idi.
Ekmeleddin’in babası Mehmet İhsan
Efendi TBMM 1. Dönem milletvekili
iken Çapanoğlu ayaklanmasında rolü olduğu ortaya çıkınca görevinden atıldı.
Mısır’a kaçan Mehmet İhsan Efendi, Kılıçdaroğlu’nun
“akıl hocası” Taha Akyol’un amcasıydı.
Ekmel de Abdullah Gül gibi Exeter Üniversitesi’nde
bulundu.
Kılıçdaroğlu neye karşıydı?
Salt bir
Erdoğan’a mı, yoksa uyguladığı siyasi, ekonomik, kültürel politikalarına mı? “Erdoğan
gitsin ve politikaları devam etsin,” diyorsa, evet adayı Ekmel Bey doğru
seçimdi!
Akıl fukara
olunca, fikir ukala olur.
Kendisi için
özgür düşünen, yeryüzündeki bütün özgürlükleri onurlandırmış olur.
İstatistik,
cehaletin matematiksel teorisidir.
Olayları,
ekonomik temelli düşünceyle anlama-analiz etme yöntemi solculukla
özdeşleştirildiği için, iki sakallı(Marks
ve Engels) bizim üniversitelerimize hiç sokulmadı.
Paris Saldırısı
Bugün 22 Afrika ülkesinin resmi dili
Fransızca!
Ayrıca resmi
dili olmayıp da idari dilde Fransızca kullanan Cezayir, Fas, Tunus gibi ülkeler var. Fransa’nın eski sömürgesi
olan 14 Afrika ülkesinden hala “koloni vergisi” aldığını biliyor
muydunuz?
Bu ülkelerin yıllık gelirinin yüzde 85’i her yıl Fransa
Merkez Bankası’nda toplanıyor. Kalan yüzde 15’i ile ekonomisini yürütmeye
çalışan bu 14 Afrika ülkesi, mali sıkıntı yaşadıkları taktirde, Fransa Merkez
Bankası’na yatırdıkları kendi paralarını
borç olarak alıyor! Bu da kısıtlı; Fransa’ya verdikleri paradan en fazla
yüzde 20 oranında borç alabiliyorlar.
Fransa, kırmızı bültenle aranan
Zübeyir Aydan adlı PKK mensubunu Paris saldırısından bir gün önce Ulusal
Mecliste ağırladı.
ABD dışişleri Bakanlığı ve İngiltere
hükümeti 2013-2014
yılında Beşar Esad yönetimine karşı
savaşan Özgür Suriye Ordusu’na(ÖSO)
birçok Toyota marka araç tahsis etti.(Kamyonet,
neredeyse her Suriye çatışma videosunda görebilirsiniz.)
Ortadoğu
satranç tahtasıdır. Tek bir hamleye bakarak oyunu okuyamazsınız; birçok hamleyi
görmek zorundasınız.
Mezhep çatışması
denilen iktidar/hakimiyet, ekonomik paylaşım kavgasıdır.
Beşar Esad, sünni düşmanı değildir,
çünkü bir sünni olan Esma ile evli.
William L. Laurence,
Gazetecilik
Pulitzer ödülünü ABD’nin Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının(küçük
ve büyük adam) radyoaktif madde yüklü olmadığını söyleyerek kazanmıştır.
Ahmet Altan,
Askeri
sistemi neredeyse Suudi Arabistan’daki gibi yapıp Türk ordusunu ABD’nin
kucağına oturtmak niyetindeki casus köpeğin tekidir.
Hrant Dink,
Fransa’da
çıkartılacak “soykırım yasasına” karşı
çıktı.
Örneğin,
soykırım reddini cezalandıran yasa için “saçmalık,”
dedi.
Hrant Dink, Anti-Emperyalistti.
Hrant Dink,
Malatya’da yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu
topraklar üzerinde oynamış oldukları oyunu
ne ise bugün aynen tekrarlanıyor.
Geçmişte Ermeniler onlara güvendi; kendilerini Osmanlı’dan ayıracaklarını
sandılar ama yanıldılar.
Çünkü onlar
geldiler, kendi hesaplarını yaptılar, çekip gittiler. Bu topraklarda kardeşi
kardeşle kan içinde bıraktılar. Bugün Kürtlerin
yaşadığı aynı şey; Amerika geldi,
Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti
oluşturmak üzere…
Amerika bu;
gelir, kendi hesabını yapar, işini yapar ve iş bittiğinde çeker gider. Ondan
sonra da burada tekrar insanları kendi didişmesi içinde bırakır.
Onlara göre
her şey satılabilirdi, yeter ki alıcısı olsun! Satışa önce kendilerinden başladılar.
Yaşamdaki en büyük sanat; insanın
kendi olarak kalabilmesidir.
Ermeni Soykırımı
Ermeniler ile
Türkler arasındaki ilişki 1971’de Malazgirt Savaşı’yla başladı. Ermenileri,
Bizans zulmünden Türkler kurtardı. Melikşah,
Ermeni kralı Kivrike’nin kızıyla evlendi.
Savaş
zamanında tehcir edilen 428 bin 759 Ermeni’den 56 bin 610’u iskân bölgesine ulaşamadı. Bunlardan sayısı 25 ile 30 bin arasında olan Ermeniler tifo, dizanteri gibi hastalıklardan; 5 bin Ermeni Dersim bölgesinde öldü.
Katledilenlerin toplam sayısı 9-10 bindi; 1
milyon, 1,5 milyon değil.
Rus Kafkas
ordusuna katılan Ermenilerin oluşturduğu ve başlarında Andronik adlı komutan
olan lejyon(birlik) Tatvan’da 28 Türk
çocuğunu öldürmüş ve kesintisiz olarak tecavüz vakaları gerçekleştirmişlerdir.(Erzulumlu
Karekin Pastırmacıyan’ın yazdıklarına göre.)
Çanakkale
cephesinde savaş sürerken yaklaşık 4500
adet ateşli silah Hançak ve Taşnak komiteleri kapatılırken yapılan
baskınlarda ele geçirildi.
Bu
Komitelerdeki şahıslar öldürülmedi, daha sonra yargılanmak üzere Anadolu’ya
gönderildiler. Amaçları belliydi; Çanakkale
geçilseydi isyana başlayacaklardı.
Oysaki Osmanlı 1826 Yunan isyanından sonra
Ermenilere Millet-i Sadıka demişti.
Rus-Kafkas
ordusunun askeri mahkemelerinde birçok
Ermeni çeteci, Müslüman nüfusa
yönelik katliam ve yağmak yapmak suçundan yargılanıp idama mahkum edildi.
Başka bir
devlet olsaydı tehcirden başka ne
yapardı?
İngilizler, düşmana katılmayı düşünmeyen, sadece
geçmişteki bağımsızlığını geri talep
eden İrlanda’yı bile daha dün ateş
ve kanla dize getirdi.
Gerçekler ortadayken hala soykırım
diyorlar.
Fransa’da “Yahudilere
Ölüm!” anlamına gelen “Mort Aux Juifs” adlı bir köy bulunmakta.
Agap Bey,
1934’te Mustafa Kemal’e “Atatürk”
soyadını öneren kişidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder