Kategoriler

25 Aralık 2019 Çarşamba

Balzac - Vadideki Zambak


Yazar: Honore de Balzac

       Benim için başlarda konusuyla olmasa da bana, dolaylı yoldan verdiği ders ile ölene kadar hafızamda yer edinecek bu eseri size büyük bir zevkle sunmak isterim.

       İlk sayfalarda aile içerisinde zorluk ve sevgisizlik yaşamış saygın bir soydan gelen parlak gencin öyküsünün de akıcılığı dolayısıyla büyük bir hevesle başladığım eserin, konusu ortaya çıktıkça düşmanı olarak hafif bir tiksintiyle okumaya -daha doğrusu kendimi zorlayarak okumaya- devam ediyordum. Bir noktadan sonra iğrenip kitabı köşeye atıvermiştim. Neden mi? Çünkü eser, konusu itibariyle evli ve iki çocuk sahibi Madam de Mortsauf'a aşık olan genç baş karakterimiz Felix de Vandenesse'in ağzından yazılmıştı ve kahramanımız, ne arzularına engel olabiliyordu ne de aşkına... 

       Aradan aylar geçmişti ve evde elektriğin kesik olduğu bir anda kitabı tekrar elime aldığımda; günlerce altın bulmak için kazan bir madencinin, cevheri olduğu yerden tam da çıkaracakken son kazma darbesini vurmadan vazgeçtiği gibi kitabı köşeye attığımı fark ettim. Çünkü eserin, bir erkeğin toplum içerisinde nasıl hızla yükselebileceğiyle alakalı aşama aşama i-na-nıl-maz derecede doğru bilgiler içerdiğini fark etmiştim. 

       Kocası tarafından hayatı boyunca hor görülmüş, aradığı sevgi ve ilgiyi hiçbir zaman görememiş Henriette'in; çocuklarının babasını biraz olsun sevmeyip Felix'e aşık olduğu halde başta ahlak ve erdem ile ayrıca yaş endişesinden bu aşka karşılık vermekte tereddüt etmektedir. Onur, namus ve erdemlerine karşı duran aşkı ve arzuları ile savaşmak zorunda olan Henriette'in; kaba, anlayıştan uzak, cinsiyetçi, hasta ve bencil kocasına rağmen genç Felix'e karşı olan aşkı ve içerisinde büyüyen arzularına karşın onur ve sadakatini nasıl koruyabildiğini şaşarak idrak edeceksiniz.

       Bir kadının, kendisini tanrısına ve çocuklarına adamış bir kadının nasıl da ihanet etmeden aşkını içinde saklı yaşayabileceğine; sevdiği adamı, kendi çocuğu gibi yetiştirip toplumda saygın birisine dönüştürebileceğine; onun, çocukları için göğsünü nasıl siper edebileceğine tanık oldum. Keza, bir, yalnızca bir bencil davranışın nasıl da hayatların ellerden kayıp gitmesine yol açacağına da...

       Roman yazım olarak ruhsal betimlemeleri öyle güzel yapmış ki neredeyse (abartıyorum, çünkü o şato ve dış çevre betimlemeleri de neydi öyle!) nesnel betimlemelerin önüne geçmiş. Bu tür yazım teknikleri benim en çok sevdiklerimdendir. Size, bir karakter düşünürken resmen ona eş zamanlı olarak sizin de onun düşüncelerini tartıp; "Hayır! Öyle değil, yapma..." gibi  tepkileri içinizden geçireceğinizin garantisini veriyorum.

Keyifli okumalar dilerim,
Ayberk Öğredik.

İncelememi okuyanlara ikramiyem: 
https://www.youtube.com/watch?v=BudcH-lXsyE
:)

Altını Çizdiğim Satırlar


Açık havada güneşin etkisiyle esmerleşen sinirli elleri, yalnızca atta binerken ya da Pazar günü kilisedeki ayine giderken eldiven giydiğini kanıtlıyordu.

Şerefli bir alçaklık içindeydim.

Sonradan görme insanlarda, kurnazlıklarını aldıkları maymunların ustalıkları vardır: Onların yükseklere tırmanışlarındaki atikliğe, el çabukluğuna hayran olursunuz; fakat tepeye ulaştıkları zaman da yalnızca utanç verici yerleri görünür.

Bir delinin defalarca bir sözü tekrarlaması gibi, şu sözleri içimden sürekli yineledim: "O, benim olacak mı?"

Tanrı'dan daha insafsız olmayın, dedim. Ben, daha merhametsiz olmak zorundayım; çünkü ben, Tanrı'dan daha güçsüz bir varlığım, dedi.

...onlara içercesine dokundum.

Aşk, kendisi olmayan her şeyden dehşet duyar.

Evet, sonraları bir kadını, kadın olduğu için seveceğiz; oysa sevilen ilk kadında onun her şeyini seviyoruz: Onun çocukları bizim çocuklarımızdır; onun evi, bizim de evimizdir; çıkarları, bizim de çıkarlarımızdır; onun mutsuzluğu bizim en büyük felaketimizdir...

Siz, beni anlayamazsınız; siz, bir kadınsınız ve anlattıklarımda sizin hiçbir zaman benzerini almadan verdiğiniz bir mutluluk söz konusu.

Sonra bu sık ağaçlı ormandan çıkınca, kıraç ve nadasa bırakılmış bir toprakla karşılaşırsınız. Orada, yakıcı yabani otlar arasında karayılanlar görürsünüz; karınları tıka basa dolu karayılanlar, zarif, ince başlarını kaldırarak deliklerine doğru kaymaktadırlar. Tüm bunların üzerine kimi zaman hayat dolu dalgalar gibi akan bir güneş selini, kimi zaman yaşlı bir adamın alnındaki kırışıklıklar gibi dizilmiş kurşuni bulut kümelerini, kimi zaman da hafifçe turunculaşmış, açık mavi şeritlerle çiziklenmiş bir gökyüzünün soğuk tonlarını serpin ve sonra da onları dinleyin. Şaşırtıcı bir sessizliğin içinde anlatılamaz ezgiler, ahenkler işitirsiniz.

Üzüm salkımlarını toplamak, buğday biçmekten çok daha kolaydır.

Onun, o son derece güzel sesiyle söylediği bu cümle dünyada hiçbir kadının bir daha bana veremeyeceği zevkleri tattırıyordu.

Kontes, benimle ince bir kumun üzerinde denizin mırıldandığı minicik dalgalara benzeyen yumuşak ve alçak bir sesle konuşuyordu.

Her seferinde daha geniş bir yaşama doğuyorum ve herhangi bir büyük kayanın tepesine çıkarken her adımda yeni bir yeri keşfeden gezgin gibi oluyorum. Her yeni sohbette uçsuz bucaksız hazinelerime yeni bir tanesini eklemiyor muyum? Öyle sanıyorum ki bitmek tükenmek bilmeyen sevgilerin sırrı işte burada. Size ancak sizden uzak olduğum zaman sizden söz edebilirim. Çünkü yanınızda olduğum zaman, sizi görmek fazlasıyla gözlerimi kamaştırıyor. Mutluluğumu anlatabilmek için fazlasıyla mutluyum; kendim olabilmek için fazlasıyla sizinle doluyum; konuşmak için fazlasıyla konuşkan kılıyorsunuz beni; yaşadığım dakikalara o denli büyük bir tutkuyla sarılıyorum ki geçmişim artık benim için bir şey ifade etmez oluyor. Bunun kusurlarını bağışlamak için bu, sürekli sarhoşluğu iyi bilin. Sizin yanınızda hissetmekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Bir anda gökyüzüne ne kadar dua yükseldi. Eğer, seni yine bana bırakmasını Tanrı'dan istemek için aştığım uzaylardan geçerken son soluğumu vermediysem, demek ki insan ne sevinçten ölüyor ne de acıdan!

Yine başlamayın! Kuzum, siz bir dost eliyle yaralarımın kanını kurutmanın acıklı zevkini benden almak mı istiyorsunuz?

Sonra içini çekerek gizli üzüntüleriyle isyan eden bir tutsağın gülüşüyle bana baktı.

Ağlamaklı sesiyle söylediği bu sözlerde, aşkın bileşik faizi denilebilecek duyguların ne de güzel ödenişi vardı.

Babamın evine dönünce bir cimrinin üzerinde taşımak zorunda olduğu banknotları sıkça yokladığı gibi durmadan dokunduğum o mektubu okuyabileceğim ilk geceyi büyük bir sabırsızlıkla bekliyordum.

Benim düşünceme göre, bir dük ve bir meclis üyesi, bir zanaatçı ile yoksula, o yoksulun ve zanaatçının dük ile meclis üyesine olduğundan daha fazla borçludur. 

Yoksul adam, tarladaki işinden yorgun argın gelip de yattığı zaman, görevlerini yerine getirmediğini mi sanıyorsunuz! Hiç kuşkusuz o yoksul insan üzerine düşen görevleri yüksek mevkilerdeki pek çok kimseden daha iyi yapmıştır.

Kendinize fazla güvenmeyin, bayağı olmaktan kaçının ve aşırı gayretli de olmayın; bunlar yaşam denizinden insanın her an çarpabileceği üç kayadır. Kendinize gösterdiğiniz aşırı güven, başkalarının size göstereceği saygıyı azaltır; bayağı tavırlarınız küçümsenmenize neden olur; başkaları için göstereceğiniz aşırı ve gereksiz çabalar da insanlar tarafından sömürülmenize, kullanılmanıza yol açar.

Fakat bütün sempatileri etrafınıza toplamak, sevimli, nükteci, zeki ve dostluğuna güvenilir bir adam olarak görünmek mi istiyorsunuz? o zaman onlara kendilerinden söz edin ve doğrudan ilgisi olmayan konularda bile sözü, onlara getirmenin bir yolunu bulun; karşınızdaki yüzler hemen canlanacak, dudaklar size gülümseyecek, siz oradan ayrılıp gittikten sonra herkes sizi övecek ve yere göğe konduramayacaktır.

O, tıpkı dövülünce başka demirlere kaynayabilen fakat kendi sertliğinde olmayan her şeyi bir  dokunuşta kıran demire benzer.

Genç kadınlarla yalnızca şakalaşın, onların her şeyini ciddiye almayın; çünkü onlar ciddi bir şeyler düşünme yeteneğinden yoksundurlar. Dostum, genç kadınlar bencil, basit ve gerçek dostluktan yoksundurlar; kendilerinden başka hiçbir şeyi düşünmezler ve küçük bir başarı uğruna gözlerini kırpmadan sizi feda ederler.

Aşk, başlangıçta nasılsa, sonunda da öyledir; düzenli, dingin ve saftır, şiddetli gösterilerden yoksundur; saçlarına belki aklar düşer ama gönlü hep genç kalır. 

Bu gülüş bana öyle büyük bir gönül sarhoşluğu veriyordu ki ölmeme neden olacak bir darbeyi bile hissetmeyebilirdim.

Bir yeraltı labirentinde yolunu kaybetmemek için elinde bir iplik yumağından baişka bir şey kalmayan, onun koptuğunu görmekten çok korkan bir insanın telaşını bağışlayın.

Zambağım benim, dedim! Düşüncemin okşadığı, ruhumun öptüğü güzel çiçeğim benim!

Bakın Henriette, dedim. Ben yalan söyleyemem, iki yüzlülük gösteremem. Boğulan düşmanımı kurtarmak için kendimi suya atabilirim, onu ısıtmak için sırtımdaki paltoyu çıkartıp verebilirim, kısacası onu bağışlarım; fakat yaptığı hareketi asla unutmadan.

Kendi türlerinden yalnızca kendi kabul ettikleri kimseleri tanırlar; öbürlerine gelince, onların dillerini anlamazlar; bunlar kıpırdayan dudaklar ve gören gözlerdir fakat ne ses, ne de bakış onlara ulaşır; çünkü onlar için bu insanlar sanki hiç yokmuş gibidirler.

...demirden bir organizması vardı.

*sürprizkaçıran*
Leydi Arabelle bedenin metresi olmuştu. Madam de Mortsauf ise ruhun eşiydi. Metresin tatmin ettiği aşkın sınırları vardır; madde sınırlıdır, özelliklerinin hesaplı güçleri vardır ve kaçınılmaz doyuma maruzdur.

*sürprizkaçıran*
Leydi Arabelle kendini beğenmişlikle davranıyordu; beni yüceltip göklere çıkararak bütün övünmeleri destekliyordu. Beni böyle yükseklere yerleştiriyordu; çünkü ancak dizlerimin düzeyinde yaşayabilirdi.

Kont artık oklarını saplayacağı yumuşak toprakla karşılaşmayınca eziyet ettiği zavallı böceğin artık kıpırdamadığını gören bir çocuk gibi kaygılanmıştı.

Bu kadınlar defa etmek için daha fazlasına sahip olmak isterler, onlar her şeyi verirler.

Doğru yolda yürüdüğü için hâlinden yakınmaya kalkışanın vay haline!

Tanrı, bize mutluluk duygusunu ve zevkini verdiyse, bu dünyada derin üzüntü ve acıdan başka bir şey bulamayan masum ruhların sorumluluğunu üstlenmesi gerekmez mi? Bunun anlamı da ya Tanrı yoktur ya da hayatımız acı bir şakadan başka bir şey değildir.

İkimiz de donup kalmıştık. Uçuruma atılan bir taşın sesini dinler gibi, bu sözlerin yankısını dinliyorduk.

Onun sevgisinde ve çocuklarımızın bize beslediği sevgideki saf bencillik var. Bana çektirdiği üzüntülerin, yaptığı kötülüklerin farkında bile değil; her zaman bağışlanıyor!

Hiç kuşkusuz Tanrı, sevgiyi ancak acılar yoluyla tanımış olanları bağışlayacaktır. 

Şiddetli, coşkulu her sevgi borçlu olunan sevgilerden çalınır.

İki kadının hangi hızla birbirlerini incelediklerini iyi bilirsiniz.

Her acının kendi öğretisi vardır.

Güneş, hiç ışınlarının içinde bulunan ve onunla beslenen sinekciklerden kaygılanır mı?

Asıl suç, asıl günah seni sevmemek olmaz mıydı? Sen, bir melek değil misin? Seni diğer erkeklerle karıştırmakla o hanım sana hakaret ediyor. Ahlak kuralları sana uygulanamaz; çünkü Tanrı, seni her şeyden üstün yaratmış. Seni sevmek bir bakıma Tanrı'ya yaklaşmak değil midir?

Erkek, artık bu yaştan sonra hep alır; sevgilisinde kendisini sever. Oysa genç yaştayken erkek, kendinde sevgilisini sever. Daha sonraları bizi seven kadına zevklerimizi, belki de kötülüklerimizi aşılıyoruz; oysa hayatın başlangıcında, sevdiğimiz kadın, erdemlerini ve inceliklerini bize kabul ettirir; bir gülümsemeyle bizi güzele davet eder ve verdiği misalle bize özveriyi öğretir. Ne mutlu gençliğinde bir Henriette'i olana!

Mutluluk, mutlaktır ve karşılaştırmalara tahammülü yoktur.

Gerçekten de her büyük aşk bizim ruhunuza o kadar kuvvetle siner ki önce onun sertliklerini giderir, sonra kusurlarımızı ya da niteliklerimizi oluşturan alışkanlıkların açtığı izleri doldurur. Fakat kısa bir süre sonra birbirine iyice alışan iki sevgili, ruhlarındaki o çizgilerin yeniden ortaya çıktıklarını görürler. O zaman her iki taraf da birbirlerini incelemeye başlarlar; çok zaman tabiatın, tutkuya karşı göstereceği bu tepki karşısında, ayrılıkları hazırlayan ve dar görüşlü bazı kişilerin insan yüreğini tutarsızlıkla suçlamak için bir silah gibi sarıldıkları karşılıklı soğukluklar ortaya çıkar.

...suskunluğuyla bile konuşur ve gözleri yere eğikken bile size bakmayı bilir; eğer içinde bulunduğu durum konuşmayı ve bakmayı yasaklıyorsa, düşüncelerini yazmak için bu defa üzerine bastığı kumu kullanır; yalnızken aşkını uykusunda bile söyler ve o bütün dünyaya boyun eğdirir aşkını.

Bazı kadınlar kendilerine o kadar hakimlerdir ki tamamen size ait olmalarına imkan yoktur.

Başkalarının mutluluğu, artık mutlu olamayacak insanların avuntusudur.

Sanki ünlü bir ressamın fırçasından çıkmış bir portre seyreder gibi mektuplarınızı seyrediyordum.

*sürprizkaçıran*
...fakat özellikle sevdiğimiz öyle insanlar vardır ki kefenleri yüreğimizdir ve anıları her gün yürek çarpmalarımıza karışır. Soluk alır gibi onları düşünürüz; aşka özgü bir ruh gücünün zarif yasasıyla onlar bizim içimizdedirler. Bir ruh benim ruhumun içinde! Tarafımdan herhangi iyi şey, bir zambağın mis gibi kokularının havayı güzel kokularla doldurduğu gibi, hep o mezardan yayılıyor.

*sürprizkaçıran*
Biz kadınlar, hiç de sizin sandığınız kadar budala değiliz. Sevdiğimiz zaman, seçtiğimiz erkeği her şeyin üzerine tutarız. Üstünlüğümüze olan inancımızı sarsan her şey aşkımızı da sarsar. Erkekler bizim gururumuzu okşarlarken, aslında kendi gururlarını da okşamış olurlar. Eğer sosyetede kalmayı ve kadınlarla yakınlık kurmanın tadını çıkartmayı istiyorsanız, bana anlattığınız bu şeyleri sakın onlara anlatmayın; çünkü kadınlar, aşklarının çiçeklerini kayalıklara dikmekten ve sevgilerini hasta bir kalbin yaralarını sarmak için kullanmaktan asla hoşlanmazlar.



6 yorum:

  1. Çok güzel bir inceleme olmuş kardeşim kitap önerilerini bekliyorum, sanatla kal ☺

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap önerilerimi bloğumu aktif olarak takip edip edinebilirsin kardeşin. Yorumun ve katılımın için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. Eline sağlık güzel bir yorum olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin de eline sağlık. Yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
  3. Çok iyi çok beyendim canım

    YanıtlaSil
  4. Merhabalar,

    ‘’Vadideki Zambak’’ romanıyla ilgili inceleme yazınızı okudum, emeğinize sağlık. Ben de bu romanı, geçtiğimiz günlerde bitirmiştim. Son zamanlarda okuduğum, en kalbime dokunan, sürükleyici aşk romanlarından. Gerek konusu gerek olay örgüsü bakımından, hafızama kazınan harika bir eser oldu. Romanla ilgili inceleme yazımı, ben de sizinle paylaşmayı isterim: https://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kitap-inceleme-honore-de-balzac-vadideki-zambak/

    Okuyup yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
    Saygı ve sevgilerimle, keyifli okumalar olsun.

    YanıtlaSil