Kategoriler

10 Mayıs 2019 Cuma

Ali Güler - Atatürk ve İslâm


Ali Güler - Atatürk ve İslâm



Atatürk ve İslâm
Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ali Güler

Kitap Hakkındaki Düşüncelerim


«Bu kitap incelemesini baştan sona okuduğunuz takdirde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e din üzerinden dil uzatan herkesi bir hamlede ahraz edebileceksiz.»

Eser, on yıllardır süregelen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü dini değerler üzerinden itibarsızlaştırma girişimlerini tek tek tespit edip bunlara atamızın anıları, yaşayışı, yaptıkları ve yaptırdıkları üzerinden birçok farklı örneklerle cevap vermiş; itibarını ezmek amacıyla atamızın üzerine dizilmeye çalışılan her asılsız taş parçasını un ufak etmiştir.

“Şüphesiz dönemin Türk aile yapısı (geniş aile) düşünüldüğünde dedeler, babaanne, anneanne, teyzeler, dayılar, amcalar da aile çerçevesi içinde çocuğun kişiliğinin şekillenmesinde” etkili olacağını düşündüğümüzde; İslamiyet’e yakın, muhafazakar değerlere bağlı, dindar bir ailenin mensubu olan atamızın, dedesi Kızıl Ahmet Efendi’nin ve amcası Kızıl Mehmet Emin Efendi’nin –Kur’an-ı Kerim’i tümüyle ezberlemiş olan ve ezberden okuyabilen kimse anlamına gelen– hâfız unvanına, diğer dedesi Feyzullah Efendi’nin –hoca, imam, alim anlamlarına gelen– sofizade unvanına, yine babası Ali Rıza’nın da -atamızın amcası ve dedesi gibi okur ve yazar, eğitimli insan anlamına gelen– efendi unvanına sahip olduğunu eser içerisinde gördüğümüzde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en azından hayatının ilk yıllarında İslamiyet’e ve düşünceye uzak olmasını bekleyemeyiz. Nitekim atamızın, cumhuriyetin ilanının akabinde İslamiyet için yaptığı eylemleri/katkıları size anlattıktan sonra –ki bunlar belgeli, sabit ve gerçek bilgilerdir; kitabın geri kalanındakiler gibi– yalnız hayatının ilk yıllarında değil, hayatının sonuna kadar İslamiyet’e gönül vermiş bir lider olduğunu kolayca fark edebilirsiniz.

”Oğlu Mustafa’ya ’adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çare yoktur,’ diyen Ali Rıza Efendi; geniş görüşlü, modern düşünceli, yeniliklere açık aydın bir insandı. Muhafazakar aile yapısının yanında, akılcı bir babaya sahip olan atamızın düşünce yapısı daha hayatının ilk yıllarında gelişmiştir. Atamızın çocukluğunu yaşadığı yıllar, sonradan milyonlarca insanın yararlanabileceği bir ağacın tohumlarının serpildiği, çimlenmeye başladığı yıllardır.

Hayatının en varlıksız dönemlerinde cebindeki iki kuruşun birisiyle kitap almış Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kendi özel kütüphanesinde bulunan ve okuduğu tüm kitaplar içerisinde dini kitapların oranı %28.5’tir. Yani kütüphanesinin yaklaşık üçte biri din, dinler, İslâm ve bunlara yakın konulara ait kitaplardan oluşmaktadır.

İncelememin, altını çizdiğim satırlar kısmında daha geniş ve kaynağıyla belirtildiği gibi Gazi Mustafa Kemal, Kur’an-ı Kerim’in buyruğu olan “Biz onu anlaşılsın diye... indirdik,“ hükmünü Kur’an’ı Kerim’in tefsir ve meâlini yaptırarak, yani Türkçe’ye (günümüzde dahi Elmalılı Hamdi Yazır'ın kaleminin üstüne geçilememiştir) çevirisini yaptırarak dinimize en büyük katkısı olan şahısların başına adını yazdırmıştır.

«Bu kitap incelemesini baştan sona okuduğunuz takdirde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e din üzerinden dil uzatan herkesi bir hamlede ahraz edebileceksiz.»

Keyifli ve dikkatli okumalar dilerim, saygılarımla,
Ayberk Öğredik


Altını Çizdiğim Satırlar


Toplumsallaşmış birey demek, “bir aileye, dine, millete mensup kişi” demektir.


Zübeyde Hanım’ın dindarlığını anlamak bakımından 1996 yılında Başkent Üniversitesi’nde Atatürk’ün manevi evlatlarından Abdürrahim Tunçak adına açılan müzedeki Zübeyde Hanım’ın özel eşyalarına bakmak yeterlidir; bu eşyalar arasından zemzem kabı, değişik tespihler, seccadeler ve Kur’an-ı Kerim gibi dini eşyalar dikkat çekmektedir. Zübeyde Hanım’ı tanıyanlar, Zübeyde Hanım’ın evinde iki adet Kur’an-ı Kerim bulunduğunu, bunlardan birinin özel mahfaza içinde duvarda asılı durduğunu, diğerinin ise evin başköşesinde bir rahle üzerinde açık durduğunu belirtmektedir.1


Ölmeden önce Zübeyde Hanım, Cemal Bey’den bir istekte bulundu: “ Evladım, ben öldükten sonra ruhuma her sene atim okutmak üzere bir yere bir miktar para bırakmak isterim. Bunu nereye verelim?”

Zübeyde Hanım’ın vasiyetnamesinden
9. Her zaman akmak üzere şehrin münasip bir yerine de bir çeşme yaptırılıp suyu akıttırılmak ve ara sıra onarımına harcanmak üzere 475 Lira ayırdım.
10. Her Cuma günü, Cuma namazından bir saat evvel başlanarak, ezan okununcaya kadar uygun bir camii şerifte cemaate karşı iki cüz’ü şerif okutturularak, karşılığında okuyan hafız efendiye gelirinden verilmek üzere 490 lirayı ve dokuzuncu maddenin hükümleri için usulü dairesinde Şerife Mahkemesi’nde vakfiyesini tescil ettirmeye ve mütevelli tayinine ve dilediği kimseyi mütevelli kılmaya mezun eyledim.
11. Kefalet, savm ve salat ve zûnup için ve Kurban Bayramı’nın birinci günü beş adet kurban kesilmek ve Öksüzler Yurdu öğrencilerine yedirilmek ve Kur’an hatmolunmak üzere bir defaya mahsus olarak Öksüzler Yurdu’na 200 Lira hediye ve teberru edilecektir.


Atatürk’ün Mevlana ve Mevlevilik ile ilişkisi de daha öğrencilik yıllarında başlamıştır. Okul tatillerinde Selanik’e gelen Mustafa Kemal Mevlevi Tekkesi’ni ziyarete gider, orada Mevlevi ayini dinler, sema seyrederdi. Gördükleri ve duydukları ilgisini çektiği için, sonraki yıllarda Mevlana’nın Mesnevi ve Divan-ı Kebir isimli eserlerinin tercümelerini okumuştur.2


Mustafa Kemal’in okuduğu ilköğretim ve orta-öğretim kurumlarında neredeyse her yıl okutulan “Akaid” veya “Akaid-i Diniye” dersleri, “İlm-i Ahlak” dersi ile birlikte Harp Okulu’nda da okutulmaktadır. Bu birikimin sonucunda Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim’i tercüme ve tefsir edebilecek derecede Arapça bilgisine sahip olduğu görülecektir.


Atatürk’ün Özel Kütüphanesi’ndeki kitapların sayısı Tereke kayıtlarına göre, 4,433 sayıda, 7,338 parça; Katalog’a göre ise, 4,289 sayıda, 10,000 bibliyografik künye olarak tespit edilmiştir.

Çankaya Atatürk Kitaplığı’nda 2,068, Anıtkabir Atatürk Kitaplığı’nda ise 2,161 olmak üzere toplamda 4,219 adet kitap kayıtlıdır.3


Atatürk’ün kütüphanesindeki kitaplar incelendiğinde; doğrudan İslam ve diğer dinler ile ilgili olanlar ve dinler tarihi bakımından önem taşıyan tarih, coğrafya ve siyasal bilimler konularındaki kitapların tüm kitaplar içerisindeki oranı %28.5’tir. Yani kütüphanesinin yaklaşık üçte biri din, dinler, İslam ve bunlara yakın konulara ait kitaplardan oluşmaktadır.


M. Kemal, tarihi bir dönemeçte dünyaya gelmiştir. O süreci iki büyük olgu belirliyordu: Fransız Büyük Devrimi’nin temel ilkeleri olan “insan hakları,” “özgürlük,” “bağımsızlık” ve “milliyetçilik” gibi kavramların Avrupa’dan sonra Asya’da yayılıp etkilerini artırması ve yüzyılların gerisinden gelen Osmanlı Devleti’nin parçalanıp çöküşünün hızlanması. Artık çok milletli, çok kültürlü, çok dilli, çok dinli imparatorluklar yıkılıyor, tek millete dayanan milli devletler kuruluyordu. Sanayi devrimi ile birlikte akılcılığa, pozitif bilimlere dayalı yeni bir bilim felsefesi gelişiyordu. Tarım toplumu yıkılıyor, yerine sanayi toplumu oluşuyordu.4


M. Kemal’in inkılapçı ve çağdaşlaşmacı kişiliğinin Tevfik Fikret’in şiirlerinden etkilendiği, onun özellikle “Sis, Ferda, Rücu ve hatta Zangoç” isimli şiirlerini çok sevdiğini ve zaman zaman ezbere okuduğunu biliyoruz.


Atatürk’ün düşüncelerinde ve gerçekleştirdiği Türk İnkılabı’nda “akılcılık” (rasyonalizim) ve “olguculuk” (pozitivizm) izleri bulunmaktadır. Aklı ve bilimi kılavuz edinen ve gerçekçiliğin temel kişilik özelliklerinden olduğu görülmektedir. Bu nedenle onun bu konuda etkilendiği düşünürlerin başında akılcılığun büyük temsilcisi” Descartes” ve yine bu akımın ünlü temsilcisi “Kant” gelmektedir.
Atatürk’ün, Fransız İhtilalının fikri hazırlayıcıları arasında üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve kendi düşünce hayatının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerden biri şüphesiz “J. J. Rousseau”dur.


“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen M. Kemal’de özgürlük kavramı, Fransız İhtilalı’ndan sonra kazandığı anlamla, düşünce ve siyasal alandaki özgürlükler kadar “vicdan özgürlüğü”nü de içerir. O, toplumda değişik düşüncelerin ve değişik inançların bulunmasını, özgürlüğün doğal bir sonucu olarak kabul etmekte, dahası, tek tip düşünce ve inancın toplum için tehlikeli bir durum, bir ölüm belirtisi olduğunu söylemektedir.


Atatürk “Dinler Tarihi” ve bunun içinde “İslam Tarihi ve Türkler” konularının yazılırken “bilimsellik” ve “millilik” ölçülerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşündüğünden liselerde okutulacak olan “Tarih II, Orta Zamanlar” adlı kitabın “İslam Tarihinin Doğuşu ve Gelişimi” bölümünün önemli bir kısmını kendi yazmıştır.5


Atatürk’e göre, dinsiz toplumların devamına imkan yoktur. Nitekim 1930’da Ankara Halkevi’nde kendisine sorulan “Paşam, din lüzumlu bir şey midir? Hilafetin kaldırılması iyi mi olmuştur? Sorusuna, Atatürk gayet sakin bir tavırla şu cevabı vermişti: “Evet, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.”6


Atatürk, genelde din, özelde de İslam dini konusunda düşüncelerini değişik ortamlarda dile getirmekten çekinmezdi. 29 Ekim 1923’te Fransız Gazeteci Pernot’a verdiği demeçte şunları söylemiştir: “Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor.”7


Atatürk, İslâm dininin temel kaynağı Kur’an’a büyük önem veriyordu. Kur’an-ı Kerim’i defalarca incelemişti. Kur’an’ın sadece lâfzu manada okunulmasıyla yetinilmesine karşıydı. Kur’an’ın anlaşılmasını da istiyordu.
Atatürk’ün manevi kızlarından 14-15 yaşlarındaki Nebile bir gün Atatürk’e:

Ben Yasin-i Şerif-i ezbere hiç yanlışsız okurum, iddiasında bulunmuştur. Bunun üzerine Atatürk, Nebile’den bunu ispatlamasını istemiş. Kitaplığındaki Kur’an-ı Kerimlerden Arapça olanını getirerek, Yasin Suresi’ni açmış ve Nebile’den okumasını istemişti. Nebile, besmele çekerek Yasin Suresi’ni okumuş, bu sırada Atatürk de elinde Kur’an ile O’nu takip etmişti. Bu olaya şahit olan H.Aroğul, o sırada Atatürk’ün duygulandığı, gözlerinin nemlendiğini ifade etmektedir.8


Atatürk 1 Kasım 1922’de TBMM’nde saltanatın kaldırıldığı oturumda çok önemli bir konuşma yapmıştır. Çok ciddi bir İslam tarihi analizi içeren o konuşmasında Atatürk Hz. Muhammed’i: “Yüzü nurlu, sözü ruhani, ergin ve görüşte bedelsiz, sözünde sadık ve halim ve mertlikte başkalarına üstün olan Muhammed Mustafa...“ olarak tanıtmıştır.9


Atatürk döneminin canlı şahitlerinden Ercüment Demirer, Atatürk döneminde namaz kılan memurların işten atıldığı şeklindeki ifadelerin yalan ve iftira olduğunu belirtip şunları söylemektedir: “...Ordunun başı olan rahmetli Fevzi Çakmak, yardımcısı Orgeneral Asım Gündüz namaz kılarlardı. Atatürk devrinde TBMM Başkanı olan Abdülhalik Renda Cuma namazlarını Hacı Bayram Camii’nde kılardı."9


Atatürk, ömrünün son dönemlerinde bazı din adamlarıyla bir araya gelmiş, namaz sureleriyle ilgilenmişti. Hatta Türk tarihinin kökenleri konusunda araştırmalar yapması için Amerika’ya gönderdiği Tahsin Mayatepek’ten Amerika’daki eski uygarlıkların dini inançları ile ilgili bilgiler toplanmasını istemişti. Atatürk, Maya ve Aztek uygarlıkları başta olmak üzere; Amerika’nın eski uygarlıklarına ait arkeolojik kalıntılarda İslam dininin temel ibadetlerinden olan namazla ilgili bazı bulguların olabileceğini düşünüyordu. Atatürk’ün bu düşüncesinde haklı olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Yapılan incelemeler sonucunda gerçekten de Amerika’nın eski uygarlıkların ait arkeolojik kalıntılar arasında namaza benzer bir tür ibadet şekline rastlanmıştı. Bu konudaki tüm veriler toplanarak, bir dosya halinde Atatürk’e sunuldu.10


Kur’an Atatürk’ün özel eşyaları arasında çok önemli bir yer tutuyordu. Atatürk’ün üzerinde, göğsünün üzerinde cebinde küçük bir Kur’an-ı Kerim (halkımızın Enam dediği türden) taşıdığını biliyoruz. Daha sonra Manevi Kızı Rukiye Erkin’e hediye tetiği bu Kur’an-ı Kerim; 1980 yılında Rukiye Erkin tarafından Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne bağışlanmıştır. Halen bu müzenin Atatürk’ün özel eşyalarının sergilediği ilk bölümünde Atatürk’ün saatlerinin sergilendiği vitrin içindedir.


“...Güneş doğarken çok müstesna bir hadise oldu. Muayede Salonu’nun büyük kapılarınının parmaklıklarından doğan güneş ve deniz içeriye vuruyordu. Bu çerçevenin içinde Gazi’nin manevi kızlarında Nebile Hanım, Gazi’nin işaretiyle sandalyenin üstüne çıktı. Sabah ezanı okumaya başladı. Bir aralık baktım Nebile Hanım’ın ses damlalarına yaş damlaları karışıyordu. Gazi Mustafa Kemal ağlıyordu!
Bu olay, Atatürk’ün inanç dünyası hakkında ilginç ipuçları vermesi yanı sıra, O’nun İslâm geleneğinin aksine (fakat Hz. Muhammet dönemindeki kadınların konumunu uygun olarak), bir kadına ezan okutması, bu konuda cinsiyet ayrımı yapmaması, Atatürk’ün alışılmışın dışında bir din yorumuna sahip olduğunun tipik işaretlerinden biri olarak değerlendirilebilir.11


...Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez, ince saz heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece beni huzurlarına çağırır. Kur’an-ı Kerim’den bazı Sureler okuturdu. Ben okurken gözleri bir notaya takılır; derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz olduğu halinden anlaşılırdı.12


Atatürk’ün önemli kararları alacağı zaman, cephedeyken ve İslâm dini için kutsal olan günlerde ağzına tek damla içki koymadığı bilinmektedir.13


Birinci Dünya Savaşı'nda Atatürk'ün Kurmay Başkanlığını yapan Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın günlüğünde iki buçuk yıl içinde Atatürk'ün içki içtiği gün sayısının çok az olduğu görülmektedir.14


Atatürk’ün 12 yıl boyunca Dışişleri Bakanlığını yapan Tevfik Rüştü Aras, “ciddi işler konuşulduğu zaman Atatürk’ün yanında kahveden başka bir şey içilmezdi. Hele alkol asla bulundurmazdı“15


Atatürk, gündüz içmenin de aleyhindedi. Yanında bulunduğum uzun yıllar zarfında yalnız iki defa gündüz birkaç kadeh konyak veya rakı içtiğini gördüm. Maiyetinde çalışanların, vazifeli oldukları saatlerde içki kullanmalarını da hoş görmez, yasaklardı.


Atatürk’ü içki kullandığı için “dinsiz“ ilan eden inanç sömürücülerine, İslami hassasiyetlerinin çok yüksek olduğu bilinen Osmanlı padişahı Abdülhamit’e doktorların yasak edip sadece viskiyle yetinmesine izin verdiklerini hatırlatalım.16


Atatürk’ün ölmeden önce yanına dönüp Aleykümselam dediğini birçoğumuz biliriz.
Nahl Suresi 32. Ayet şu şekildedir:
(Onlar, takva sahipleri), meleklerin, “Selam sizin üzerinize olsun (selâmünaleyküm). Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin“ diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir.


“Tahnit, na’şın uzun süre bozulmadan bekletilmesini sağlamak amacıyla yapılan bir ilaçlama işidir.“


Atatürk’ün na’şı İslami usullere göre yıkandıktan ve kefenlendikten sonra içeriği yukarıda verilen eriyiğin damar yoluyla dokulara bulaşması sağlanmış.


Atatürk'e göre Kur'an'ın gönderiliş amacı insanlara bilgi vermek ve onların davranışlarını yönlendirmektir. Türkler dini bilgilerini Kur'an'dan öğrenmek yerine çevrelerindeki birtakım insanlardan öğrenmeyi tercih etmektedirler. Başkalarının anlattıklarına bakarak davranış geliştirmektedirler. Kur’an’ın gönderilişinin en önemli amacı olan bilgi edinme ve davranış geliştirme boyutunu ihmal etmektedirler. Türkler Kur’an’ı düşünmek ve öğrenmek için değil, onunla duygulanmak için okumaktadırlar. Oyna Kur’an’ın muhtevası, ilahi mesajlardan oluşmaktadır.17


İslam düşünürleri, Arapça bilmeyenlerin anlayabilmeleri için Kur’an’ın Arapça dışındaki dillere tercüme edilebileceği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Kur’an’ı anlamak, manasına nüfuz edebilmek için çevirisinin yapılması uygun görülmüştür. Tercüme olmadan Kur’an’ı anlama imkanı bulunmayan kimseler için Kur’an meali hazırlamanın yararlı olacağı düşünülmüştür.18


Osmanlı Devleti’nde Türk halkının dini ilimler alanında uzman olmayan avam tabakası, Kur’an’ı sevap kazanmak düşüncesiyle bir şey anlamadan Arapça olarak okurdu. Kur’an’ın Türkçe anlamını okuyup, onun inceliklerine inmeye çalışıp, onu bir yol gösterici yapmanın da sevap olduğu bilinci yaygın değildi. Sevam ancak onun Arapça orijinal metini okumakla kazanılır kanaati hakimdi.19


TBMM’nin kararından sonra Diyanet İşleri Reisliği Türkçe Kur’an-ı Kerim Tercümesi (meâl) işini Mehmet Akif’e Türkçe Kur’an-ı Kerim Tefsir işini Elmalılı Hamdi Yazır’a ve Zebîdî tarafından hazırlanmış bulunan Buhari’nin muhtasar hadis külliyatı Tecrîd-i Sarih’in Türkçeye çevrilmesi işini de Babanzade Ahmet Naim’e görev olarak verildi.


Atatürk Kur’an’ı Türkçe’ye tercüme ettirerek, yüzyıllardır ihmal edilmiş bir Kur’an hükmünü, “Biz onu anlaşılsın diye... indirdik“ uygulamıştır. Üstelik O, bu konunun ne kadar önemli olduğunu bilerek Kur’an tefsir ve tercüme görevini Elmalılı Hamdi’ye vermiştir. Ve Elmalılı’nın yaptığı Kur’an tefsiri bugün bile aşılamamış, neredeyse mükemmel bir tefsirdir(Dokuz ciltlik o aşılamamış Elmalılı tefsiri).


Atatürk’ün hazırlattığı bir Türkçe hutbe kitabı vardır. Hazırlanan bu hutbe metinleri 1927 yılında Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin önsözü ile “Türkçe Hutbeler“ ismiyle yayımlandı.

Cemaatle kılınan namazların yalnız kılınan namazlar üzerine olan erdemi ve üstünlüğü, haftada bir defa cemaatle cuma namazının farz olması, Müslümanlığın yalnız ferdi değil, aynı zamanda sosyal bir din olduğunu da gösterir.
Namaz, zikrullahı kapsadığı gibi hutbe de zikrullahı içerir. Bu yönüyle ikisine de “zikir“ denmiştir. Bundan dolayı cuma namazı nasıl farz ise cuma hutbesi de öylece farzdır. Farz olan hutbe okunmadıkça namaz düzgün değildir.

Hutbenin tamamen Arapça okunması, hutbelerdeki öğütlerden yararlanmak isteyen ama Arapça bilmeyen Müslümanların bu bir dindara yakışır emelinin gerçekleşmesine imkan vermemektedir.


Atatürk, İslâm’ın temel kaynaklarını Türkçe’ye çevirtmekle kalmamış, bunları bastırarak geniş halk kitlelerine ulaştırılmasını da sağlamıştır. O, Türkiye’de bir bakıma dinsel aydınlanma başlatmıştır. İslam’ın temel kaynakları üzerinde yaptıdığı çalışmalarla Türk-İslam dünyasında uzun zamandır ihmal edilmiş bir konu üzerine eğilme ihtiyacı duymuştur. Çok sayıda dini kitap bastırarak, halkın kulaktan dolma, yanlış ve eksik İslâmî bilgilerini, kitabî bilgilerle düzeltip din konusuna daha bilinçli yaklaşılmasına çalışmıştır. 1924 yılından 1950 yılına kadar, 352.000 takım dini kitap bastırılmış ve bunlar Atatürk döneminden başlayarak yurdun en ücra köşesine kadar dağıtılmıştı.
Bu kitapların dağılımı şöyledir:

1. 45.000 adet Kur’an-ı Kerim tercüme ve tefsiri (19’ar cilt).
2. 60.000 adet Buhari Hadisleri tercüme ve izahı (12’şer cilt).
3. 247.000 adet din kültürü eserleri.
Bütün bu rakamlar, Atatürk döneminde Türkiye Cumhuriyeti’nin dine karşı kayıtsız kaldığını, “negatif“ yaklaşımlar sergilediğini ileri sürenlere anlamlı bir cevap niteliğindedir.20


Atatürk, Erzurum Kongresi’nden ölümüne kadar hep yanında ve hizmetinde olan Mihallıççıklı Emir Çavuşu Ali Mehmetin aracılığıyla 5 bin lira gönderip Yunanların işgal sırasında yakıp yıktıkları ve imkanları olmadığı için Mihallıççıklıların yaptıramadığı kasabanın tek camisini yeniden yaptırmıştır.

Atatürk tüm masraflarını bizzat karşılayarak yaptırdığı bu cami, bugün Mihallıççık’tadır ve “Aşağı Camii“ veya “Mihalıççık Atatürk Camii“ diye adlandırılmaktadır.

1919’da başlanıp 1926’da tamamlanan Paris Camii’ne yardım yapanlar arasında Atatürk de vardır.

Kaynakça

1 S. Meydan, Atatürk,Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikâyesi, 3. Baskı, İstanbul, 2004, s. 40.
2 Sadi Borak, Atatürk ve Din, İstanbul, 2002, s.96.
3 Atatürk'ün Kitaplığı, Cumhurbaşkanlığı, 20.
4 Ş Turan, Atatürk'ün Düşünce Yapısını Etkileyen Olaylar, Düşünürler, Kitaplar, 3. Baskı, Ankara, 1999, s. 3.
5 S. Meydan, Yalanlara, Çarpıtmalara, İftiralara Panzehir, Gerçeğe Çağrı s. 80
6  Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetle, İstanbul, 1998, s. 137 S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 503.
7 S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 469
8 A. Altıner, Her Yönüyle Atatürk, 2. Baskı, Bakış Yayınevi, Ankara, 1962, s. 439. S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 475.
9 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: I., Ankara, 1927, s. 287-298
10 S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 492-493
11 K. Arıburnu, Atatürk'ten Anılar, Ankara, 1976, s. 110. S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 474-475
12 S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 482-483.
13 H. E. Adıvar, Türk'ün Ateşle İmtihanı, Çan Yayınları, İstanbul, 1962, s. 147.
14 İ. Görgülü, Atatürk'le İki Buçuk Yıl, Orgeneral İzzettin Çalışlar'ın Anıları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1993.
15 yakınlarından Hatıralar, Derleme, İstanbul, 1955, s. 32.
16 Atatürk ve alkol konusunda şu eserlere bakınız: İ. Görgülü, Atatürk'ün Özel Yaşamı, Uydurmalar-Saldırılar-Yanıtlar, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2003. S. Meydan, Atatürk, Modernizm, Din ve Allah, Bir Ömrün Öteki Hikayesi, s. 495-499.
17 A. Kasapoğlu, Atatürk'ün Kur'an Kültürü, s. 118.
18 S. Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur'an Tercümeleri Akid Yayıncılık, Ankara 1989, s. 33, A. Kasapoğlu, Atatürk'ün Kur'an Kültürü, s. 120-121.
19 A. Kasapoğlu Atatürk'ün Kur'an Kültürü, s. 121.
20 A. Güler, Sarı Paşa İnsan Atatürk, s. 248-252.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder