Kategoriler

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu



Stefan Zweig
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu



Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Almanca aslından çeviren: Ahmet Cemal

Kitap Hakkındaki Düşüncelerim

Bu akşam, aşkın onulmaz gerçekliği içine düşmüş her okuyucumun kirpikleri birbirine çarpana kadar, bir ah çekişin iç titrettiği kadar kısa sürede okuyacağı aşk konulu bir kitabı sunacağım.

Hayatta her eksiğin tamamlanabileceğini söyleyenler olacaktır size, inanmayın. Para, başarı, saygı ve daha nicesinin yeri tekrar tekrar doldurulabilir. Babamın da dediği gibi: "Yerine koyulabilecek her bir şey için üzülmek yersizdir." Ancak konu oldu ya, vardı, aşk denilen semasız dehlize; işte o yolda sıkışıp yıldızların parıltısına ulaşamamanın umarsızlığına düşmek işten bile değildir. Eksikliği tamamlanamaz, çünkü zaten aşka düşmüşseniz bir daha hiç eksikliğini yaşayamazsınız.

Eserin içindekilerden küçük bir kısmını yaşamışlar için, aşkta mutluluk, iç içe geçmiş matruşkalar gibidir; biriktirdiğiniz her anının içini doldurduğu, bir sonrakine duraksız geçtiğiniz bebeklerin en küçüğünün kırık olup kendinden önce gelenlerin her birini kifayetsiz bıraktığı...


Aşk... Ah! Tek hecede ne kolay çıkıyor dişlerinizin arasından değil mi? Titretmeden dişlerinizi... Ne de basit bir telaffuz, manasında binlerce taarruz barındıran...

Ulaşamamaktır aşk, varamamaktır vuslata, yoksa adı aşk olur muydu, sorarım sizlere?

İşte bu eserde aşkı okuyacaksınız. Aşkın ne büyük takıntı -ki tüm takıntıların en güzeli- olduğunu okuyacaksınız; bir kadının, böylesi istediğinde neleri göze alabileceğini... Aşksızın, aşka rastladığında neden bacaklarını ardında bırakırcasına koşması gerektiğini anlayacaksınız. Kaçmalısınız, çünkü bir zamanlar kalemimden dökülmüş olduğu gibi: "Bir kasabada, bir metropolde, kim bilir belki de yıllarca yüzdüğün bir denizin kıyısında karşına çıkacak ve her yerde yanında taşıyacaksın."
 Gerçek aşk, her omzun kaldırabileceği yük değildir. Çıldırabilirsiniz! Evet, çıldırabilirsiniz; tıpkı aşkından delirmiş mahallenizin delisi gibi. 

Stefan Zweig'in, bir kadının psikolojisini/aşkını 55 sayfaya bir mektup tarzında nasıl sığdırdığını, bir aşkın sarsıntılarını kendi kalemine nasıl da özümletip suratımıza cümle cümle fışkırttığını fark edeceksiniz.

Üzüntüsüz okumalar dilerim, saygılarımla,
Ayberk Öğredik



Altını Çizdiğim Satırlar


Ölmüş olan biri artık hiçbir şey istemez, sevilmeyi de, kendisine acınmasını da, teselli edilmeyi de istemez.

O andan başlayarak seni sevdim. Biliyorum, kadınlar bu kelimeyi sana, senin gibi hep şımartılan bir erkeğe çok sık söylemişlerdir. Fakat inan bana, seni kimse o kız kadar, yani benim kadar, olduğum ve senin için hep öyle kalan ben kadar köle gibi ve bir köpeğin sadakatiyle kendini adayarak sevmedi, çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz; çünkü bu sevgi, yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız, kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan, boyun eğen, hep pusuda yatan ve tutkuyla yoğrulmuş bir sevgidir. 

Sadece yalnızlık çeken çocuklar tutkularını bütünüyle, dağılmaksızın koruyabilirler, ötekiler, duygularını başkalarıyla beraberlik atmosferlerinde gevezeliklerle harcarlar, yakınlıklarla köreltirler, aşk hakkında çok şey okumuşlardır, duymuşlardır ve aşkın ortak bir kader olduğunu bilirler. Onunla bir oyuncakmışçasına oynarlar, tıpkı ilk sigaralarını içen çocukları gibi onunla böbürlenirler.

Çünkü sen benim için her şeydin, bütün hayatımdın. Benim için her şey, ancak seninle ilintili olduğu ölçüde vardı, hayatımdakilerin hepsi ancak seninle bağlantılı olduğu ölçüde anlamlıydı. Bütün hayatımı değiştirmiştin. O güne kadar okulda kayıtsız ve sıradan bir öğrenci iken, ansızın birinci oldum, gecenin geç saatlerine kadar pek çok kitap okuyordum, zira senin kitapları sevdiğini biliyordum, senin müziği sevdiğine inandığım için birdenbire, neredeyse inatçı bir ısrarla ve annemi hayretler içerisinde bırakarak piyano çalışmaya başladım.

Bir tel gibi gergindim ve varlığının ona her dokunuşuyla tınlıyordum. Hep senin etrafındaydım, hep gergin ve hareketliydim; ama sen beni ancak cebinde taşıdığın ve karanlıkta sabırla senin saatlerini sayıp ölçen, yollarında sana duyulmayan nabız atışlarıyla eşlik eden ve senin acele bakışlarının saniyelerin tik taklarının ancak milyonda birinde yöneldiği saatin yayının gerginliğini hissettiğin kadar hissedebiliyordun.

Biliyorum, bütün bunlar, sana burada anlattıklarımın hepsi itici aşırılıklarından ve çocukça çılgınlıklardan ibaret. Aslında onlardan utanmam gerekirdi, fakat utanmadım, çünkü sana olan aşkım hiçbir zaman o çocukça taşkınlıklar sırasındaki kadar tertemiz ve tutkulu olmadı.

Belki tanıdıklar da gelecek ve çelenkler getirecekler ama bir tabutun üstündeki çiçeklerin ne anlamı olabilir ki?

Bir kızın, bir kadının yüzü bir erkek açısından herhalde alışılmadık ölçüde değişkendir, çünkü böyle bir yüz, çoğunlukla bazen bir tutkunun, bazen bir çocuksuluğun, bazen bir yorgunluğun sadece aynasıdır ve aynadan yansıyan bir görüntü kadar çabuk akıp gider, yani bir erkek açısından bir kadının çehrede yarattığı değişiklikler ışık ve gölge oyunu gibidir, giysiler ise her defasında çehreleri farklı çerçeveler için gösterir.

Çünkü sana hiçbir biçimde karşı koymadım, utangaçlıktan kaynaklanabilecek her türlü çekingenliği bastırdım ve bunu da sana olan aşkımın, eğer bilseydin, hiç kuşkusuz seni ürkütecek olan sırrını öğrenemeyesin diye yaptım -çünkü sen, yalnızca kolay, oyun gibi ve ağırlıktan yoksun olanı seversin, bir kadere müdahale etmekten korkarsın. Kendini israf etmektir senin istediğin, herkese, dünyaya ve herhangi bir kurban istemezsin.

Karanlıkta gözlerimi açtığımda ve seni yanımda hissettiğimde, yıldızların üzerimde olmadığına hayret ettim, gökyüzü öylesine yakınımdaydı...

İnsan, ölümün gölgesi üzerine düşmüşse eğer, artık yalan söylemez.

"Orada burada birkaç yabancı eşya duruyordu, fakat hepsi de beni aşina bir ifadeyle selamlıyorlardı."


2 yorum:

  1. Ellerine, kalemine (kalvyene) sağlık dostum. Gayet güzel bir değerlendirme ve inceleme olmuş ki kendi kitap tercihlerimden ypla çıkarak kitabın kendime hiö uygun olmadığı kanaatine rahatlıkla varabildim. Bu sözüm her ne kadar olumsuz gibi görünse de aslında değerlendirmenin okuyucunun zihninde kitabın mahiyeti ile ilgili net bir imge oluşturduğunu vurguladığını düşünüyorum. Bu vesileyle kitabı okumamış olanlar ilgilerini çekecek bir eser olup olmadığını gayet rahat algılayabilirler.
    Bunun dışında, olumsuz yoruö yapmak için olumsuz yorum yaptı konumuna düşmek istemiyor olmama rağmen az sayıda da olsa kitap yorum ve incelemesi hem okumuş hem de dinlemiş biri olarak, eleştirikerdeki dilin ve anlatımın sadeliğinin de önemli olduğunu düşünüyorum. Yani eleştiri, kitapta veya kitaplarda kullanılan dil kadar edebi olmaktan ziyade, tabiri caizse gazete diline yakın bir anlatım içermeli düşüncesine sahibim. Tabii olarak bu şahsi gmrüş ve beklentimdir.
    Sonuç olarak, mevcut değerlendirmenin eksikleri veya fazlaları olduğu fikrinden ziyade böyle bir yazının tek kuruş çıkarı olmayan ve eğlence ile geçirebileceği vaktinden feragat ederek bu işke ilgilenen, gençliğinin baharında bir delikanlı tarafından yazılmış olması hem kafi hem de mutluluk ve umut vericidir kanaatimce.
    Tebrik eder, devamını dilerim Ayberkciğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Hakan Yılmaz hocam,
      Yorumunuzla bloğumu onurlandırdığınız için teşekkür ederim. Bilahare özenle seçilmiş, türünün -kanaatimce- öncüsü kitapları inceleyecek ve paylaşacağım. Lütfen takipte kalarak yorumlarınızdan beni mahrum bırakmayın.
      Saygılar,
      Ayberk Öğredik.

      Sil