Kategoriler

8 Mayıs 2019 Çarşamba

Stefan Zweig - İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar

Stefan Zweig
İnsanlık Yıldızının Parladığı Anlar


Can Sanat Yayınları
Almanca aslından çeviren: Kasım Eğit

Kitap Hakkındaki Düşüncelerim


Stefan Zweig'in yalnızca ruhsal/kadınsal çözümlemelerin değil, gelmiş geçmiş en iyi biyografi yazarlarından birisi olduğunu bu eser sayesinde fark ettim. Eser, 14 bölümden oluşuyor. Zaten kitabın tanımlaması "on dört tarihsel minyatür" olarak veriliyor ki Stefan Zweig'in kaleminden bilgiselleri sıkılmadan okurken on dört değil, yüz on dört tane tarihsel minyatür okurum diyebilirim.
Bölümler:



1 - Ölmezliğe Sığınış: Büyük Okyanus'un Keşfi
2 - Bizans'ın Fethi
3 - Haendel: Yeniden Hayata Geliş
4 - Bir Gecelik Dahi: Marseillaise
5 - Dünya Çapındaki Saniye: Napolyon Waterloo'da
6 - Goethe: Marienbad Ağıdı
7 - Eldorado'nun Keşfi
8 - Dostoyevski: Bir Kahramanlık Anı
9 - Okyanus Aşan İlk Söz
10 - Tolstoy: Tanrıya Sığınış
11 - Scott: Güney Kutbu için Mücadele
12 - Lenin: Mühürlü Tren
 
13 - Cicero
14 - Wilson’ın Başarısızlığı
Eseri okuyacak olduğunuzu varsayarsak, neler okuyacağınızı -sırasıyla- bir gözden geçirelim:


  • Çatlak Kristof Kolomb'un Amerika'yı taşı toprağı altın diyerek milleti nasıl kandırdığının öyküsü.
  • Yazar, İstanbul'un ablukası sırasında "Kerkaporta kapısının" açık unutulması sonucu fethedilmesini -ki uzun süre boyunca abluka altında kalmış ve surları dövülmekten onarılması güç hale gelmiş İstanbul'un ancak bu şekilde fethedildiğinin anlaşılmaması, yalnızca fetih süresinin taksir edildiğinin bilinmesi gerekir-  muazzam akıcı bir dilde anlatılırken Sultan Mehmet'in, Bizans'ın işgalinden sonra şehir içindeki kilise, evler, -yazar şaşkınlıkla anlatır- kadın ile çocukların da askerlere ganimet olarak sunulmasını anlatır. Evet dostlarım, her tarihsel olay bizim ortaokul-lise kitaplarımızda yazdığı gibi olmadığını bu bölümde fark edebilirsiniz. :)
  • Haendel'in tam bitti dediği yerde hayatının, tekrar üretmek aşkıyla yeniden başladığının anlatıldığı kısım.
  • Fransa'da bir askerin bestelediği marşın nasıl kitleleri harekete geçirdiğini ve insanın(bestekarın) kendi icraatına aslında sonradan nasıl karşıt olabileceğinin anlatıldığı kısım.
  • Bir saniyenin dahi dünya tarihinde nasıl değişimlere yol açabileceğinin anlatıldığı, Napolyon'a olan kulak aşinalığınızla birlikte kendisini tek seferde okutturabilecek kısım.
  • Goethe'nin seksen yaşındayken yirmi yaşındaki bir kıza aşık olduğunun anlatıldığı kısım,
  • Taşı-toprağı altın diye vadedilen Eldorado'nun keşfi anlatılıyor.
  • Şiirsi, epik yapısıyla hoş olan bir kısım.
  • Avrupa ile Amerika kıt'aları arasında yalnızca telgraflaşabilme için döşenen yüzlerce kilometrelik kablonun okurken güldüren, günümüzle kıyaslama yaptıran kısım,
  • İşte benim defalarca okuduğum, okumalara doyamadığım favori bölümüm; Leo Tolstoy'un ölümü nedeniyle bitiremediği oyununu Stefan Zweig'in tamamlamış. Ayrıca sonuna eklenip sahnelenirse diye de not geçmiş. Bir tiyatro oyuncusu olsaydım, kesinlikle bu bölümü oynamak için can atardım. Zweig, her bölümde sular seller gibi bilgi verirken bu bölümde uzun bir soluk alıp kalemiyle muhteşem bir koreografi sunuyor.
  • Hala günümüzde hiçbir ülkenin toprak edinmesine izin verilmeyen Antarktika'nın Güney kutbu için ülkelerin ve şahısların adını tarihe yazdırmak için vermiş Rolduğu mücadelenin anlatılıyor
  • Demir iradeli bir ideolog olan Lenin'in on dört yıl ayrı kaldığı Rus topraklarını devrime uğratma çabasını anlatır.
  • Kitabın sen de mi Brütüs, kısmı. Gerçekten öyle. İçerisinde bir çok faydalı kitap ismi ve yazar ismi var; üstelik çok eski çağlarda geçmiş olmasına rağmen hala önemini koruyan eserlerden söz ediyorum.
  • Wilson İlkeleri'ne hepimiz aşinayızdır, diye düşünüyorum. Wilson'ın toprak paylaşımı yapan ülkelerin arasına atlayıp artık daha çok kan dökülmesin, bu savaş bitsin naralarını attığı kısım.

Altını Çizdiğim Satırlar


Tarih, bir şair, bir dram yazarı olarak işlevini gerçek anlamda yerine getiriyorsa hiçbir şair onu aşmayı denememeli.

İlahların insanoğluna iz bırakan işler başarma şansını bir defadan fazla verdikleri pek görülmemiştir.

Kuşatma altındaki Bizanslıların bu büyük sevinci, gece boyunca sürer. Gece, insan düşüncesini nasıl süsler ve umutları tatlı düş zehriyle doldurursa, kuşatılmışlar da bütün gece boyunca aynı duygu hali içinde oldular; kurtulduklarını, artık güvencede olduklarını sandılar.

Sultan Mehmed'in üstün dehası ve askeri yeteneği bir kere daha tarihteki yerini alır. Hiç kimse onun planının farkında olmamıştır. Bu dahi sultan, bir keresinde kendi kendine şöyle demiştir: "Eğer sakalımın bir teli bile aklımdan geçenleri öğrenmiş olsaydı, onu hemen yolardım.

Daha sonra yerden bir avuç dolusu toprak alır ve başının üzerine serperek kendisinin de ölümlü olduğunu, kazanılan utkuyla böbürlenmemesi gerektiğini anımsamak ister.

Bir tek saatin kaybettirdiği şeyi, bin yıl geri getiremez.

Thus saith the Lord. And he shall pruify. That they may offer unto the Lord
Tanrı böyle buyurdu. Ve O, seni arındıracak. Tanrı'ya kurban adasınlar.

"Tanrı'ya biraz daha yakın olmak ve kulluk etmeye hazır olduklarını ona kanıtlamak için ayağa kalktılar"

Bir sanatsal yapıt zaman içerisinde unutulabilir, yasaklanabilir ve hatta bütünüyle yok edilebilir. Ancak yaratılmasında var olan cevher, ölümsüz kalmasını sağlamayı her zaman bilmiştir.

"Kollarındaki güçlerini iyice yitirmiş, soluk soluğa kalmış iki güreşçi gibi birbirlerine son bir kez daha saldırmadan önce, biraz dinlenmek için beklerler."

Sauve qui peut!
Herkes başının çaresine baksın!

Gözüpek ve ileri görüşlü bir adamın, yirmi yılda kurduğu ve yiğitlik destanlarıyla dolu o görkemli imparatorluk, sıradan bir adamın yüreksizliği yüzünden parçalanıp gitmiştir.

"...Kral Midas gibi kendi altınları içinde boğulur."

Askerler, iplerini çözüp kazıktan uzaklaştırıyorlar onu.
Yüzü solgun
Ve sönük.
İtiyorlar onu ötekilerin arasına saygısızca.
Bakışları,
Yabancı ve tamamen içine kapanık.
Ve titreyen dudaklarının çevresinde
Karamazovların sarı gülüşü var.

İnsanoğlunu, dünyayla bütünleştirecek olan bu büyük ve tarihsel olaya, telgrafın bulunduğu 1837 yılına, ne yazık ki okul kitaplarımızda çok az yer verilmektedir; çünkü bu kitapları hazırlayanlar, ulusların ve ordu komutanlarının kazandıkları savaş ve utkularını, insanlığın gerçek utkusundan daha üstün tutmaktadırlar.

En çok köpürenler de daha dün en çok şenlik yapanlar ve onu ilahlaştıranlardır.

Ama ben kin yanlısı değilim ve öyle olmak da istemiyorum, hatta halkımıza karşı suç işlemiş ve günaha girmiş olanlar için bile.

İnsan onuruna layık hiçbir düzen zor kullanarak kurulamaz. Silaha başvurur vurmaz, başka bir dikta rejimi kurmuş olursunuz ve böylece yok etmek istediğiniz insanları yüceltirsiniz.

Şuna inanmalısınız ki gerçek kudret, zorbalığa zorbalıkla karşılık vermez.

Bir inanç için acı çekmek, o inanç uğruna adam öldürmekten yüz kere daha iyidir.

İnsanlar sadece bir şeyden yorgun düşerler: kararsızlıktan. Yapılan her iş insanı rahatlatır, hatta en kötüsü bile hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir.

Kendi ruhunda yaşamadığın bir inanç uğruna nasıl özveride bulunabilirsin ki!

Sonradan yabancı memlekete gitmiş, dediler. Ama yabancı memlekete sözcüğüyle ne denilmek istendiğini biz biliriz...(faili meçhul)

Büyük Roma İmparatorluğu'nun ilk hümanisti, dönemin en büyük hatibi ve hukuk savunucusu Marcus Tullius Cicero, otuz yıl boyunca imparatorluktan miras kalan yasaları ve cumhuriyeti korumaya çalıştı; söylevleri tarih yıllıklarına, edebi yapıtları Latince yazılmış taş levhalara kazınmıştır. Catilina'nın kişiliğinde anaraşiyle, Verres'in kişiliğinde yolsuzlukla, zafer kazanmış generallerin kişiliğinde de diktatörlükle savaştı. Devlet Üzerine adlı kitabı, dönemin ideal devlet biçiminin ahlaki kanunnamesi olarak kabul edilir. "Hitabet Üzerine" "Res Publica" "Yükümlülükler Üzerine"

"... tereddüt göstermesi ve dikkatli davranma gereği duyması, tüm gücünü elinden alır ve onu hareketsiz kılar."

Ben, hiçbir şey yapmadığım anlarda, hiç olmadığım kadar aktif oldum, yalnız kaldığım anlarda bile hiç yalnızlık çekmedim.

Bir devletteki gerçek uyum ancak bireyin üstlendiği kamu görevinden kişisel çıkar sağlamak yerine kendi çıkarını toplumun çıkarının gerisinde tuttuğu zaman oluşabilir.

Roma bir gecede büyük Caesar'ın yerine geçecek üç küçük Caesar'a sahip olur.

Neque turpis mors forti viro ptest accedere.
Karakteri sağlam insanlar için utanç verici bir ölüm yoktur.

Cicero, silahsız ve karşı koymadan, ihtiyarlamış başını, olağanüstü güzellikteki şu ünlü sözle katillerine sunar: "Non ignoravi me mortalem genuisse," yani "Ölümlü olduğumu hiçbir zaman aklımdan çıkarmadım."

Interest oes not bind men together, interest separates men.
Çıkarlar insanları birleştirmez, çıkarlar insanları birbirinden ayırır.



Kitaptaki Bilmediğim Kelimeler


Bu kısmı, olur da zaman bulursam yakın zamanda ekleyeceğim.
























0

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder